Yalnızlıklarımıza hapsoluyoruz. Kendimizi modern zamanların yalnızlıklarına mahkum ediyoruz. Çokça sevilirken bir anda kendimizi yapayalnız bir kenara sinmişken yakalıyoruz. Sevgilerimiz var. Sözlerimiz var. Bol keseden dağıttığımız zamanlarımız var. Yitip giden değerlerimiz.
"Çokça arkadaş, hoşça vakit" olmuş, paylaşmanın adı. Oysa sesini duymadığımız arkadaşlarımız var. Nasıl göründüğünü hatırlayamadıklarımız da az değil hani.
Bir insanı çizerken, görüntüyü koyuyoruz önümüze. Yoksa bile ona bir de ses tonu buluyoruz. Seviyoruz, belki de seviliyoruz.
Konuşurken iki kelimeyi bir araya getiremiyor ama 150 kelimeyle tüm günlük hissiyatımızı paylaşa veriyoruz. Mesela artık "D" ve ya iki nokta üstü üste ":" daha önemli hayatımızda, hem de hiç olmadığı kadarıyla. Eğer birlikteyse iki nokta üst üste ":" ve aç parantez "(" acımız daha da bir pekişiyor.
Sevgiler biriktiriyoruz, sevgililer tüketiyoruz. Bugünü yaşamadan yarınları savuruyoruz, ona buna. Çok da bolmuş gibi, hiç bitmeyecekmiş gibi zamanımız; hoş ve boş insanlarla öldürüyoruz onu.
Sevgilerimizi, sorumluluklarımız, değerlerimizi, bir duvarda sere serpe saçıyoruz. En yakınlarımızdan kıstığımız zamanımızı ve özelimizi, bir kez bile görmediğin insanla paylaşmakta çekince görmüyoruz.
Ses tellerimizden çıkmıyor artık duygularımız, çatır çutur ses çıkartan tuşlardan geliyor; acımız- tatlımız, hüznümüz-sevincimiz, sevgimiz ve de nefretimiz.
Ama her şeye rağmen boş odalarımızda hepimiz "Küçüktür Üç'teni" arıyoruz: <3
HKB
Antalya
Kasım'13
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder