HKB Gözü Instagram'da

23 Aralık 2013 Pazartesi

7 Numaralı Hücredeki Mucize / Miracle In Cell No.7 / 7번방의 선물 / 2013


Filmin küçük Ye-Seung'unun performansına hayran kalacaksınız!

Öncelikle sinemaya dair birkaç söz,

Film yapmak zor iş. Hele ki güzel bir film yapmak çok daha zor bir iş. Yılda onlarca film izliyoruz. Eğer film izlemek bir hobiyse bu rakam yüzlerceyi dahi bulabilir. İşte bu onlarca ve hatta yüzlerce film arasından, her yıl birkaç tane sıyrılıp, yılın filmi ya da yılın filmlerinden olmayı başarıyor.
Bu tür filmlerle beklentimiz düşükiken karşılaşırsak, etkilenmemiz de daha yüksek olacaktır. Mesela?
Evet, mesela A Moment to Remember gibi ya da bu yazıya konu olan Miracle in Cell No.7 gibi!
Türkçesiyle "7 Numaralı Hücredeki Mucize", benim için 2013'ün en güzel filmi haline geldi. Bu cümleyi kurmak birçok çelişkiyi beraberinde getiriyor. Bunun en büyüğü, sizde büyük bir beklenti uyandırması ve izlerken bu beklentinin karşılığını bulamama ihtimaliniz. Genel olarak hep kaçındığım bir durumdur ama bu sefer yiğide hakkını vermeden geçemedim. Benim için yılın en iyi filmidir!
"Kore Sineması ve Ben, Sen, O" yazımda da (okumak için üzerine tıklayınız) etraflı olarak, Kore sinemasından neden bu kadar çok hoşlandığımı belirtmiştim. Lakin burada yeniden değinmeden edemeyeceğim bir husus var; o da, konu ve konun işlenişi.
Yapış yapış bir aşk hikayesi, ya da aşk hikayesi anlatırken yatak anılarına dönen filmlerden milyonla var ortada. Türk sinemasında olduğu gibi dram yaparken de komik duruma düşecek kadar yapay örnekler de etrafta kol geziyor. İşte tüm bunların karşısında, Kore sinemasının güzide örnekler çıkıyor.


Film hakkında birkaç söz,

Zihinsel engelli bir babayla, babasının durumundan ötürü erkenden büyümüş dünya tatlısı bir kızın öyküsünü ele alıyor filmimiz. Bunu yaparken de hiç bir şekilde aşırılığa kaçmıyor. Kızın benimle yaşıt olduğunu düşünüyorum. Çünkü çocukluğumda deli gibi izlediğim, Ay Savaşçısı, kızın kahramanı! Zaten olay örgüsü de Ay Savaşçısından başlıyor. Bir otoparkta çalışan baba, kızıyla kıt-kanaat geçinmektedirler. Evlerinin yakınında ki dükkanın vitrininde ki  Ay Savaşçı çantasına günde iki defa bakmaktadırlar. Çanta satılır. Baba daha sonradan, çantayı alan kızla birlikte başka bir dükkana giderken, yaşanan olayla tüm hayatları değişecektir.
Park Shin-He yine güzel hep güzel!
Cinayet suçuyla yargılanan Yong-Goo, bir anda kendini , 5 kötü insanın içinde yani 7 numaralı hücrede bulur. Lakin aklında kızı, kızının da aklında babası vardır.
En az Tom Hanks'in Yeşil Yol'u kadar başarılı bulduğum filmin, ondan üstün bir yanı varsa o da tamamen hayatın içinden olmasıdır. Yeşil Yol'da ki devin doğaüstü güçleri, gerçekçilikle ele alınmış olsa da, bu filmde sizi 1997 yılına götürmede pürüz çıkartacak hiç bir nokta yok. Tamamen, içtenlikle "kötü insanların" kalplerine dokunacağınız film, size unutulmaz bir hikaye sunmayı vadediyor.
En kısa sürede izlemeniz dileğiyle.
İyi Seyirler
HKB 
Antalya Aralık'13 
Filmin Fragmanı:


21 Aralık 2013 Cumartesi

Benim Yolum / My Way / 마이웨이 / 2011

Gerçek bir hikayeyi konu alan film, sinema tarihine geçecek bir savaş filmi.

Ben demekten bıktım, adamlar yapmaktan bıkmadılar. Evet, Koreliler bu işi biliyor. Film yapmasını... Belki yakın zamanda büyük bir savaş geçirdiklerinden dolayı bunu işlemeyi çok iyi biliyorlar hemde... Er Ryan'ı Kurtarmak, bir efsane oldu. Kabul ediyoruz. Ama bundan birkaç yıl önce izlediğim Teagukgi (Brotherhoods War) için yaptığım yorum; "eğer bu filmde Tom Hanks oynasaydı, 2004'te alacak Oskar bırakmazdı" olmuştu.
Sonra aynı yönetmenin yani Kang Je-kyu'nun 2011 yapımı My Way'i izledim...
Çala kalem yorum yapmanında bir adabı olmalı, seviyeyi düşürmeden ne yazmam gerekiyor onu düşünüyorum... Evet, o zaman şöyle diyelim: Etkileyici!
Konu olduğu gibi savaş sahnelerinin kameraya alınışı da, filmde çok ustaca işlenmiş.
Savaş sahnelerinin işlenişi, bu filmin sinema tarihine geçmesi için yeterli bile. Ve tabi ben yine filmi bir uluslararası ilişkilerci (!) olarak izlediğimi kabul ediyorum. Savaş, bizim en son çalışma alanımızdır. Savaş olmasın diye uluslararası ilişkilercilere (!) ihtiyaç vardır. İşte bu film her uluslararası ilişkilercinin (!) ve askerin izlemesi gereken bir başyapıt olarak çıkıyor karşımıza. Savaş bir yol değildir. Savaş alanında insanlık yoktur. Film, Teagukgi'de olduğu gibi savaşın bu soğuk yüzünü birkaç saatlik de olsa evimize, odamıza ve -eğer yatakta izliyorsanız benim gibi- yatağımıza kadar getiriyor.
Yönetmen Kang Je-kyu yine savaş içinde insanı ele almış.
Zaman zaman kendinize sorular sorarken bulacaksınız.
Filmde, millet, dil, vatan gibi kavramları sorgulamakla birlikte, bir de siyasi tarih dersi de alıyorsunuz. II. Dünya Savaşından önce, Japon emperyalizminin Kore Yarımadası ve Çin'de ki durumu. Ardından Rus-Japon Savaşı. II. Dünya Savaşı ve Japonya'nın kaybetmesi. Almanya SSCB çarpışmaları ve savaşın kaderini değiştiren Normandiya Çıkarması... Filmin dili Korece diye geçse de daha çok Japonca, Korece, Rusça, Almanca, Çince, İngilizce hakim.
Film hakkında çok şey var söylenecek lakin benden bu kadar, gerisini yazının sonuna yorum olarak sizden bekliyorum. Ve yazını başında söylemem gerekeni, sonunda söylüyorum, FİLM GERÇEK BİR HİKAYEYİ KONU ALMAKTADIR.
İyi Seyirler
HKB
Aralık'13 Antalya

10 Aralık 2013 Salı

Düğümlere Ruh Katan Kadın Canan Gören

Ten çoraptan kadınlar, bebekli anne, Mısır Tanrıçası, şapkalı kadın, özgür kadın nicesi...

İnsan kalbini her zaman her şeye açık tutmalıdır. Ne zaman ve nerede, kiminle karşılaşacağınız belli olmaz! Mesela bugün günlerden Canan oldu benim için...
Canan Gören, matematik öğretmeni... Şimdi düşünüyorum da, ne çok isterdim matematiği ilk ondan öğrenmeyi...
Ama ben ona matematik sayesinde rastlamadım. Bizim karşılaşmamız, sergi salonun içinden bir kadının bizi içeri çağırması ile oldu. Bu kadın, elleriyle çere-çöpe hayat veren  Canan Hanımdı...
Şuana kadar bir çok çöpten sanata çalışması görmüş olabilirsiniz ama iddia ediyorum, bu kadar yaratıcısını ve özellikle bu kadar "atığını" görmediniz. Eski çorapları dikişsiz ve yapıştırıcısız, düğümlerle birer sanat eserine dönüştürüyor, Canan Gören. Ve sonra bir de onlara hayat hikayesi yazıyor. Ardından da sohbet ediyor, kırk yıllık ahbabı gibi...
Yoğurt kovası kapağı ve çoraptan akıl almaz desenlerden tutunda, peynir kapı kapağından dervişlere kadar... Tek başına çorapla, çamaşırcı siyahi bir kadın ya da Mısır Tanrıçası görebilirsiniz onun çalışmalarında. 
En "atık" kağıtlardan, mesela tuvalet kağıdından kıvırıp, kopartarak yaptığı kadınlar, çerçevelerine sığmıyor! Dansının en ince figürlerini size sergiliyorlar hatta bazılarının yüzlerinde ki ifadeyi yakalayıp hayran oluyorsunuz. Beş santimden oluşan kadınların yanında çocukları, babaları aşıkları, dans partnerlerini de bulabilirsiniz. Yeterinde gönlünüz ve gözünüz açıksa Kaplumbağa Terbiyecisinden tutun ailesine küsmüş çocuğu bile yakalayabilirsiniz. 
Ceren'in bana hediye ettiği dans eden kadınlarım.
Deli işi değil mi? Evet, Canan Gören'de de zaten bu delilikle yaratıcılığın sınırlarını zorlayan bir sanatçı! Elinden çıkanlar kadar kendisiyle sohbetten de büyük keyif alacağınız, gönlü güzel bir "sanatçı"...
Malzemeden şikayet eder bir çok insan, kalitesinden ya da yokluğundan... Canan Hanım, hiç şikayet etmeden, gayette zevk alarak, portakal kabuklarına el atmış. Asıl branşı seramik olmasına rağmen, elinde portakal kabuklarıyla bir şeyler yaparken buluvermiş. Özellikle de çocukların yaratıcılıklarının gelişmesi için birer bir olduğunu söylüyor ve ekliyor. "sonuçta organik bir çöp!"
Altın Portakal 50. Yıl Sanat Galerisinde açtığı sergide dikkat çeken bir başka çalışmasında mutfakların eski yadigarları elekler! Plastiklerine yerini bırakan elekler eskiden olduğu gibi tekrar duvarlarda. Arkası teker teker işlenmiş birer sanat eserine dönmüş elekler, Canan Gören'in elinde...
Kendisi de sergisini "Evsel ve organik atıkların sanatın sihirli gücüyle yer ve şekil değiştirme serüvenini göstermek istedim. Holus ve elek gibi Anadolu'nun bereket simgelerinin plastiğe yenilgisinin hayır çığlığını, kağıdın en küçük parçalarının ve ten çoraplarının illüzyon gibi insan elinde nasıl çağdaş sanata yansıdığını simgeledim" diye anlatıyor.
Canan Gören'in "Kimliksiz" adlı sergisi 5 Aralık 2013-11 Ocak 2014 tarihleri arasında Antalyalıları cezbetmek için bekliyor. 


HKB
Antalya Aralık'13
Tek tek işlenen eleklerin üzerindeki çiçekler adeta mis gibi kokuyor!

8 Aralık 2013 Pazar

Gizli Görev / Secretly and Greatly / 은밀하게 위대하게

Kesinlikle vakit kaybı demeyeceğiniz bir film! Hem komedi hem aksiyon hem de Kore işi dram!

Buraya yazı yazarken, üslup bakımından seviyeyi düşürmemeye özen gösteriyorum. Yanı hiç değilse öyle yapmalıyım. Ama birkaç dakika önce bitirdiğim film yüzünden, şu an gerektiği özeni gözetmeden sizinle birkaç cümle paylaşamak istedim. 
Öncelikle bu çekik gözlüler bu işte baya iyiler. Özellikle de Kore Yarımadasının güneyinde yaşayanlar. Konu seçimi ve olay örgüsünün yanında iyi oyunculukla birlikte, size unutulmaz bir film izletebiliyorlar. Hayır, aslında buna film demekten çok şöyle diyebiliriz; size bambaşka bir hayatın kapısını açıyorlar. 
Burada dikkatinizi çekmek istiyorum, dizileri güzel olabilir ama filmlerinin seviyesi çok daha yüksek ve kaliteli.
Evet, birkaç dakika önce bitirdiğim 2013 yapımı Secretly and Greatly bir kez daha kanaat getirmiş oldum. Konusunu merak edenler için, kısaca değinmekte yarar var... Kuzey Kore'nin "çooook gizli" bir görev için yetiştirdiği ve "çooooook gizli" olan birliği üstün yetenekli ajanlarını Güney Kore'ye gönderir. Görevleri buraya entegre olmaktır. Zamanı geldiğinde onlara ulaşacaklardır çünkü...
İşte bu süre içerisinde kasabanın delisi rolünü başarıyla yerine getiren Tea-won, kendisine gelen acil emirle harekete geçmesi gerekmektedir. 
Filmin, beni etkileyen birden fazla yanı var. Lakin, Son Hyun-joo'nun oyunculuğunu konuşturduğu, Tea-won karakteri ve günlük hayatın gerçekçiliğinin işlenişi, en akılda kalan yanı. Film vize komedi,aksiyon ve dramı birlikte sunuyor. Bir de filmin en heyecanlı dövüş sahnesinde raftan teker teker kitapların ardından da ses sisteminin kafama düşmesi de gayet etkileyici bir efekt oldu. :)
Lafı fazla uzatmanın gereği yok...
İzleyin!
HKB 
Antalya Aralık'13

5 Aralık 2013 Perşembe

Kör / Blind / 블라인드


Bu film yorumlarını sıcağı sıcağına yapmayınca, sonradan yapılmıyor. Ve ya aynı duyguyu yaratmıyor. Çok uzun süredir adam akıllı film izlemiyorum. İzlediğim kısıtlı zamanlarda da eskiden izleyip de mest olduklarımı tercih ediyorum. Mesela A moment to Remember'ı 12 defa izlemek gibi...
Az önce bitirdiğim film, beni onun hakkında birkaç kelime etmek konusunda beni ikna etti. Filmimizin ismi Kör, İngilizcesi Blind , Korecesi de ona oldukça yakın, ağır Kore aksağını ile blind yani bılayndı, diye okunuyor.
May 18, My Pet ve birçok filmden tanıdığımız Ha-Neul Kim karşımıza çıkarken ona yeni keşfettiğim genç yetenek Seung Ho Yoo eşlik etmekte.
Filmimizden kısaca bahsetmek gerekirse, adından anlaşılacağı gibi bir Kör'ümüz var. Evet, sulandırmayalım...
Geçirdiği kazada hem kardeşini hem de görme yetisini kaybeden Min Soo-Ah, bir trafik kazasına tanık olur. Kör bir kızın ihbarı ciddiye almayan polisin yanılacağı çok geçmeden anlaşılır ve sürükleyici olay örgüsü başlar.
Ben de istiyorum bu köpekten!
Tabi ki filmin sonunda ne olacağını anlatmayacağım ama size tavsiyem oturun izleyin. Filmin olay örgüsü ve kurgusunun kuvvetli olması yanında, kör ve körlük algısını da özenle işliyor. Filmden sonra ışığı ve gözleriniz kapatıp, arkanızda bir katilin size doğru yaklaştığını hayal edin...
Tabi filmde ki köpek bambaşka bir hikaye!
İyi Seyirler
HKB


Antalya Aralık'13

4 Kasım 2013 Pazartesi

Küçüktür Üç'ten


Yalnızlıklarımıza hapsoluyoruz. Kendimizi modern zamanların yalnızlıklarına mahkum ediyoruz. Çokça sevilirken bir anda kendimizi yapayalnız bir kenara sinmişken yakalıyoruz. Sevgilerimiz var. Sözlerimiz var. Bol keseden dağıttığımız zamanlarımız var. Yitip giden değerlerimiz.

"Çokça arkadaş, hoşça vakit" olmuş, paylaşmanın adı. Oysa sesini duymadığımız arkadaşlarımız var. Nasıl göründüğünü hatırlayamadıklarımız da az değil hani.
Bir insanı çizerken, görüntüyü koyuyoruz önümüze. Yoksa bile ona bir de ses tonu buluyoruz. Seviyoruz, belki de seviliyoruz.

Konuşurken iki kelimeyi bir araya getiremiyor ama 150 kelimeyle tüm günlük hissiyatımızı paylaşa veriyoruz. Mesela artık "D" ve ya iki nokta üstü üste ":" daha önemli hayatımızda, hem de hiç olmadığı kadarıyla. Eğer birlikteyse iki nokta üst üste ":" ve  aç parantez "(" acımız daha da bir pekişiyor.
Sevgiler biriktiriyoruz, sevgililer tüketiyoruz. Bugünü yaşamadan yarınları savuruyoruz, ona buna. Çok da bolmuş gibi, hiç bitmeyecekmiş gibi zamanımız; hoş ve boş insanlarla öldürüyoruz onu.

Sevgilerimizi, sorumluluklarımız, değerlerimizi, bir duvarda sere serpe saçıyoruz. En yakınlarımızdan kıstığımız zamanımızı ve özelimizi, bir kez bile görmediğin insanla paylaşmakta çekince görmüyoruz.

Ses tellerimizden çıkmıyor artık duygularımız, çatır çutur ses çıkartan tuşlardan geliyor; acımız- tatlımız, hüznümüz-sevincimiz, sevgimiz ve de nefretimiz.
Ama her şeye rağmen boş odalarımızda hepimiz "Küçüktür Üç'teni" arıyoruz: <3

HKB 
Antalya 
Kasım'13

8 Eylül 2013 Pazar

Walk and Discover Antalya with a Student (Students know everything)

Antalya is waiting to be discovered again!


Do you want to visit Antalya? 
Did you get bored to regular tourist tour?

I'm in! As the nobody know a city better an university student! Let me show you my city, Antalya. You're always welcome! Due to I am a "poor" student I know all cheap and lion (places for worth a visit)! I've a regular route for my own guest friends (I did million times) but it doesn't mean that it's fixed! No, on the contrary it's felixible! It's up to you or bird cat or historical Ottoman house or a mistake narrow street or and store :) !!! During our walk in downtown we will stop best photo zones.

Visiting is not just seeing! I know you will be hungry... Then let me taste you orginal local cheap specialty from Antalya. After get lost (!) the narrow streets of Kaleiçi, a yath tour will be waiting for us! Drinking something (çay, tea or beer) or just take a rest in the best places! Of course, we will talk about Turkey and Turkish culture and world and your culture or whatever we want !!! I'm looking forward to meet you!



I'll pick you up in Yavuz Özcan Parkı (Selekler Çarşısı) or wherever you want in Kaleiçi! Then it's up to us! You should know that I am not "selling" you a tour as a hotel reciption or tour campany! I am a local student! I am sure we will spend more than 4 hours!


I also have profils in localguide websites: