HKB Gözü Instagram'da

7 Şubat 2015 Cumartesi

Beni Kör Kuyularda Merdivensiz Bıraktın- Münir Nurettin Selçuk (Takıntı Şarkılar-7)

Sanat bir yetenek mi bilemiyorum. Ama sanat kokan bir evde büyümenin büyük bir fark yarattığı ortada. Türk Müziğinin unutulmaz ismi sevgili Münir Nurettin Selçuk. Ve o babanın oğlu Timur Selçuk.
Bundan uzunca bir zaman önce, Bir İstanbul Masalı dizisi yayındayken, bir bölümde şarkıya dikkat çekilerek yayınlandı. Sonrasında büyük bir ilgi gördü. Oğul Selçuk'un Babamın Şarkıları albümünden "Beni Kör Kuyularda Merdivensiz Bıraktın" bizlerin yüreklerini yeniden ısıttı.

Bestenin yanı sıra, güfte içimizi sızlatıyor:

Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın,
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.

Bu aslında bir şiir, hem de Ümit Yaşar Oğuzcan imzası taşıyan bir şiir. Kısaca anlatmak gerekirse.
Şiirin hikayesi üzerine çekişli rivayetler var. Her ne kadar emin olamasak da Ümit Yaşar Oğuzcan'ın genç yaşta intihar eden oğlu Vedat Oğuzcan'a yazdığı söylenir. Ümit Yaşar Oğuzcan'ın sürekli intihar teşebbüsünde bulunduğu bir evde büyüyen oğlu, sonunda kendini Galata Kulesinden atar. 17 yaşında hayatına son veren Vedat'ın elinde "Baba, intihar öyle değil, böyle edilir!" diye bir kağıt bulunduğu söylenir. Bu acıyı Oğuzcan başka bir şiirinde anlatacaktır...


Münir Nurettin'in billur sesinden...


FORUM

HKB

29 Ocak 2015 Perşembe

İtirazım Var!



Ve ben şimdi buraya güzel şeyler yazmayacağım. Ben sizi, bizi eleştireceğim. Çünkü "itirazım var!"

Geçen yıl nisanda gösterime giren "İtirazım var" filmi! Saçma sapan filmler koca koca salonlarda ve hatta bir değil, birden fazla salonlarda haftalarca gösterilirken, "İtirazım Var" filmi küçücük bir salonda seyrek seanslara kondu. Çok izlenmeden de zaten kalktı. Şimdi gelelim duruma. Filmin internet sitesi, filmin borcundan ötürü kapatılmış. Filmin borcundan ötürü belki filmin DVD'si bile çıkmayacakmış!
Ama insanlar şu gerçeği görmediler. Kaliteli gülmek, düşünerek gülmek. Ya da gülmeyi bir yana bırakalım: Düşünmek ve Sorgulamak bizim işimiz değil artık. Biz inek gibi önümüze konulanı yeriz.
Oysa Onur Ünlü'nün bu filmi, şuana kadar çekilmiş en iyi Türk filmlerinden biridir. Kurgusu son derece zekice hazırlanmış. Düşündürücü ve sevmeye iten bir filmdir! Bu adam şimdi nasıl tekrar film çeksin? Ama siz hala turuncu gömlekli kıllı adamın ossuruğuna gülmeye devam edin!
"Her toplum, layık olduğu şekilde yönetilir." Montesquieu
Yazıklar olsun!

Not: Film zaten daha başlamadan büyük bir darbe yemiş ve Kültür Bakanlığının ilgili dairesinden filme +18 yaş sınırı konmuştur. Ahlınıza gelebileceği gibi filmde herhangi bir çıplaklık ve ya öpüşme sahnesi dahi yoktur. Açıklamada kötü bir Türkçe'yle: İnsan onurunu ve genel ahlakı zedeleyici ibaresi kullanılmıştır. Onur Ünlü'nün buna tepkisi ise, "Anlaşılmaz bir durum, bizden daha ahlaklı olduklarını düşünen insanlarının beyinlerinin içine girip, filmin neresiyle sorun yaşadılar diye bakmak istiyorum. Ben anlayamıyorum." demiştir. Filmi izledikten sonra sıkıntı yapan kısmın, sorgulama ve düşünmeye itmesi olduğunu siz de görürdünüz, eğer izlemiş olsaydınız...



5 Temmuz 2014 Cumartesi

Ve Dağlar Yankılandı / Khaled Hosseini Üzerine Birkaç Kelime



Hayatınızın bazı zamanlarında kitap okumanız yavaşlar. Hayat yoğunluğunu bahane edersiniz. Okunacak başka makaleler ve mesleki kitaplar vardır. Ama yine de eski bir alışkanlık olarak bir başka kitap daha okumaya çalışırsınız. O kitap elinize yapışır. Sizinle birlikte oradan oraya sürüklenir. Çoğu zaman vicdan azabıyla çantaya konur ama sayfaları hiç çevrilmez. Kitap okunmadan yıpranır...

İşte hayatımın bu 7 aylık döneminde elimde, çantamda ve hatta başucumda hep Khaled Hosseini'nin Ve Dağlarda Yankılandı kitabı vardır. Uçurtma Avcısını sadece izlemiş ve diğer kitaplarını hiç okumamıştım. Adile'nin "Bir başlayınca bitirmeden duramıyorsun." yorumuyla, işte okumam gereken kitap tam da bu dedim.

Aslında kitap hakkında yazmam gerekirken, şimdi gereksiz yere teferruata giriyorum. Sebebi kitapla olan yakınlık duygum. Kuzenimin nişan merasiminde bir koşu alıp geldiğim ve bir düğün salonunun bir köşesinde okumaya başladığım kitap. Gerçekten de kitabın ilk sayfalarının bir masal ile inanılmaz bir hızda ilerlediğini kabul etmeliyim. 

Yazar, yaratıcılık konusunda oldukça cömert olduğunu kitapta kanıtlamış durumda. Kitapta yaşanan ileri gerile, bir şekilde hikayenin bir parçası olan yan karakterlerin hikayeleri... Dili ustalıkla kullanmakla birlikte, bu küçük karakterlerin ayrıntılı tasvirleri... Küçük bir yazar için bu hikayelerin her biri ayrı bir kitap olacak nitelikte. Hatta ayrı birer roman olsalar, seve seve okunacak değerdeler de!

Bunun yanında, belki kitabı 7 ayda bitirmemden kaynaklanıyor, bu hikayeler zaman ve mekan algısının bu kadar çok değişmesi akıcılığını zorlayan bir durum ortaya koymuş. Yeni karakterin dünyasına girmişken, başka bir zamana ve karakterlere geçmek, okumayı yer yer zorlaştırmış.

(Okumayanlar bu yorumu atlayabilirler.) Bu hikayelerden Doktor Markos Varvaris'in anlattığı bölümdeki ilk fotoğrafı çekme kurgusu beni derinden etkilediğini kabul etmeliyim. 120'ye kadar saymalısın dediğinde her on da bir fotoğraf ve yaşadıkları ile ilgili anıların anlatıldığı bölüm...

Bütün bunların yanı sıra Afgan gündelik yaşamından izler, büyük bir yaratıcılık ürünü olan hikayeler ve dilin ustaca kullanılması, kitabı özel kılan yanlarından sadece birkaçı. Kitabın küçük yaşta birbirinden ayrılan iki kardeş (Abdullah ve Peri'nin) hikayesini ele aldığını söylemeden bitirseydim bu yazıyı yeridir!

Okumanızı şiddetle tavsiye ettiğim, tadı damağınızda kalacak oldukça lezzetli bir kitap: Ve Dağlar Yankılandı!



31 Mayıs 2014 Cumartesi

Gökyüzüne Çıkan Merdivenler: Gamcheon



Güney Kore’nin en büyük ikinci kenti olan Busan, 5 milyonu aşan nüfusuyla, Asya’nın ve hatta dünyanın en büyük limanlarından biri. Busan'ın bir başka ilginç özelliğiyse burada yer alan Gamcheon Culture Village. Gamcheon, Asya'da kentsel dönüşümün belki de en renkli yaşandığı yer. Gamcheon ayrı bir kasaba olarak adlandırılmaya devam etse de, Busan’ın neredeyse göbeğinde yer alıyor.



Çeşitli kaynaklarda Gamcheon’un 1050'lerde kurulduğu geçiyor. Ama ilk yapılanma 20. yüzyılın başlarında münzevi bir dini topluluk olan Taegeuk’un bölgede ilk ve tek tapınağını inşa etmesiyle başlıyor. Taegeuk, gizlilik içinde yaşanan bir din. Bu dine inanıp inanmadığını söylemek bir tabu halini almış. Bu yüzden arkadaşlarım, köyde yaşayan insanlara Taegeuk ile ilgili bir soru sormamam konusunda rica ediyorlar. Ama her yıl, kendi özel günlerinde onlarca otobüs dolusu insan buradaki Haedong Yonggungsa Tapınağı'na akın ediyor. Şu an günlük hayatta büyük bir etkisi yok. Ama Taegeuk’suz Gamcheon’u anlatmak eksik olur.



1950’ler de Kore Savaşı'nın başlaması ve ardından bölgede büyük göç hareketlerinin yaşanması üzerine, tapınağın yaslandığı yamaca evler yapılmaya başlanmış. Tabii, hem Asya kültüründen hem de savaş halinden ötürü bu evler şu an düşündüğümüzden çok farklılar. Sadece uyumak için tenekelerden yapılmış barakalar demek daha doğru olur. Ama bu barakalar inşa edilirken, birbirlerinin güneşini kesmemesine önem gösterilmiş. Yani, herhangi şehircilik planlaması olmaksızın üst üste bir yamaca taraçalar ve bu taraçalara da barakalar kondurmuşlar. Gökyüzüne çıkan merdivenler adı da buradan geliyor zaten. Zaman içerisinde, insanlar buraya temelli yerleştiler. Tenekelerin yerini tuğla duvarlar ve çatılar aldı. Şehrin tam ortasında kalan bu yamaç, kendine ait bir kültür geliştirdi. Köy olarak anılmasının da en büyük sebebi bu olsa gerek. Arabaların geçebileceği sadece iki yol var. Bu yolların haricinde, korku filmi ve ya romantik bir filme mekan olabilecek labirentlerden oluşuyor. Labirent ve merdivenler… Başta belirtmeliyim ki, Gamcheon merdiven ve yokuş çıkmaktan hoşlanmayan ziyaretçiler için pek uygun bir yer değil.



Köyde ilk yerleşen kuşağın ardından gelen birçok genç, iş bulmak için Busan'ın merkezine ya da Seul’a taşınmaya başlamışlar. Şu an Gamcheon’un nüfusunun büyük bir kısmını yaşlılar oluşturmakta. Bu göç hareketleri, zamanla başka bir sorunu daha beraberinde getirmiş: ölen sahiplerinin ardından boşalan evler.

İşte burada birkaç yaratıcı beyinle birlikte, Gamcheon’un kaderi değişmiş. İlk başta tamamen kendi imkanlarıyla yola çıkan bir avuç sanatçı, köye yeni bir ruh kazandırmayı hedeflemişler. Gelinen duruma baktığımızda da oldukça başarılı olduklarını söyleyebiliriz. Evlerin duvarlarını pastel renklere boyamakla başlamışlar işe. Ve küçük küçük heykeller sokakları süslemekle devam etmiş. Özellikle de Busanlı ünlü metal sanatçısı Young Sup Jin’in balıkları, Gamcheon’la özleşmiş durumda. Busan, Kore’nin en büyük limanı ve en büyük balık pazarına da sahip ve Kore kültüründe olduğu gibi, Busan’da deniz ürünleri vazgeçilmez. Ama bu deniz ürünlerinin çoğu Busan’dan olunca, balıkçılığın ana kenti haline geliyor.

Young Sup Jin, eski ahşap alık kasalarından yola çıkarak, Gamcheon’u renklendirmeyi başarmış. Bunu yaparken de Gamcheon’un yerel halkını da işin içine katmış. Bu balık kasalarının kenarlarından birini “V” şeklinde içeri doğru keserek, figüratif balıklar elde etmiş. Ardından da 7'sinden 77'sine kadar tüm köy halkını toplayarak, bu balıkları rengarenk boyamışlar.

Bu renkli balıkların görevleri bununla da son bulmuyor. Eğer Gamcheon’un dar labirent sokaklarında kaybolursanız, tek yapmanız gerek şey bu balıkların ağzının baktığı yönü izlemek. Sonunda sizi okyanusun olduğu tarafa yani köyün aşağı başlangıcına çıkartacak.



Renkli duvarlar, size sürpriz yapan heykeller, balıklar ve ardından da küçük duvar resimleri gelmiş. Boyları, 5 ila 10 cm arasında değişen küçük adamlar, size Kore günlük yaşantısından kesitler sunuyor. Yok olmanın eşiğinden benzersiz bir kültür köyüne dönüşmeye başlayan Gamcheon’da boş evler sorununu da sergi evleri ve galeriler ile çözmüş durumdalar. Bir anda karşınıza devasa bir fincan ya da inekli ev çıkabilir. İkisi de Gamcheon’a gelir sağlaması için yapılmış hem de gelenlerin dinlenmesini amaçlayan kafeler. Bunun yanında Gamcheonlular tarafından üretilen el sanatlarının teşhir mağazasının sadece görünüşü bile sizi cezbetmeye yetecek.



Zaman içerisinde halkın tepunnim (Başkan Bey) diye andığı Young Sup Jin’in bir başka başarısı ise, kentin eski hamamını bir kültür merkezine çevirmek olmuş. Sergi ve konferans salonu bulunan bu binanın üst katı da konukevi olarak düzenlenmiş. Burada 11 ülkeden 20 genç UNESCO projesiyle, Gamcheon’u ve Kore kültürünü hissetme şansı bulduk. Gönüllülük prensibine dayalı bu gelişim, buranın insanlarını da genç kılıyor. 83 yaşında bir Koreli amcanın bizimle çiçek dikmesi, Gamcheon’un ruhunun insanları genç kıldığının bir göstergesi.


Her yıl artan bir ilgiyle, sokaklara yeni eserler eklenmeye devam ediliyor. En son gözde ize, tüm Gamcheon’u, tilkisi ile izleyen Küçük Prens. 2012 Birleşmiş Milletler HABITAT Asian Townscape Ödülü'nü kazanan Gamcheon, her yıl binlerce misafire ev sahipliği yapıyor. Busan’ın baş döndüren gökdelenlerinden uzakta, kendine yeni bir kader çiziyor. Sanatın ve kültürün, taş duvarlara yanşamış hali Gamcheon, ziyaretinizi bekliyor.

Kaynak: Bu yazı ilk olarak sırtcantalilar.com 'da yayınlanmıştır. 
http://sirtcantalilar.com/blog/gokyuzune-cikan-merdivenler-gamcheon 

20 Mayıs 2014 Salı

Okulun Sonu Görünürken

Fransa 2012


Öğrencilik hayatımın son haftasında bildiri sunmak üzere İzmir Ege Üniversitesine gidiyorum. Bugün cübbelerimizi gördüm. Son hiç bu kadar görünmemişti. Yakın arkadaşlarım büyüklerim hocalarım ne yapmak istediğimi biliyorlar. Bu yıl maalesef onu elde edip olup mezuniyetimi taçlandıramamış olsam da son 6 yıl için de çok şey öğrendim. Harika bir öğrenci değildim. Ama yine de çok şey öğrendim. Bu muhtemelen de bir başlangıç, öğrenmeye devam! Dolu dolu 6 yıl geçirdim. Antalya'ya aşık oldum. Arkadaşlar edindim. Arkadaşlar kaybettim. Hatalar yaptım öğrendim ağladım sonra tekrar yapınca bedelini öğrendim. Her gün yeni bir "bene" uyandım. Yeni tatlar yeni yerler yeni diller yepyeni kültürler benim tutkum oldu. İçinde biraz Ebru da oldu. Ama ben hep koşmaya çalıştım. Bazen düştüm dostlar kaldırdı. Bazen kafam karıştı bilemedim şaşırdım yolumu, sevenler düzeltti. Hayatımın en unutulmaz anları böyle geçti gitti. Ve şimdi bir bilinmeze adım atarken aklımda yeni sorular, yeni yolculuklar...

Aslında hepsi alınan nefes verilen nefesler içerisinde yaşanan sevgiler. Sizi çok seviyorum sevdiklerim!

HKB

3 Ocak 2014 Cuma

Şemsiyemin Ucu Kare - Brenna Maccrimmon (Takıntı Şarkılar-7)


Müzik evrenseldir. Bunu her zaman söylüyorum. İşte şimdi de size bir örneğini verme zamanı: Brenna Maccrimmon! Yani, Toronto doğumlu Kanadalı, Türk halk müziği sanatçısı.
Üniversite yıllarında kütüphanede rastladığı birkaç albüm ve ardından da tanıştığı birkaç Türk müzisyenden sonra, Maccrimmon'un Türk müziğine olan yolculuğu başlar. Hatta bu durumu "Türkçe albümlere satladım ve aniden bir duygusal bağ oluştu" diye anlatıyor kendisi. Bunun ardından, Toronto Üniverstesinde etnik müzik dersleri alırken bağlama dersleri almaya başlar. Rumeli ezgileri üzerine bir tez yazarken Türkiye'ye gelir ve İstanbul'a yerleşme kararı alır. Türkçeyi çok güzel ve akıcı bir şekilde konuşan Maccrimmon Balkanları köy köy gezerek eski Türk müzisyenlerine ait plakları toplar. Unutulmaya yüz tutan türküleri sesiyle tekrar hayat verir. 
Ve gelelim Şemsiyemin Ucu Kare benim nasıl Takıntı Şarkım oldu? 
Birol. Evet, bir gün Birol bu türküyü söyledi ve günlerce hatta aylarca dilimden kulağımdan düşmedi. Ev arkadaşlarım ardık "şe...." sesini duyduklarında, kulaklarını tıkar hale geldiler. 
Düşünüyorum da 2011'in belki de en büyük Takıntı Şarkısı Şemsiyemin Ucu Karedir. 
Tabi size birde Okan Murat Öztürk yorumunu tavsiye ederim.

HKB
Antalya Ocak'14

Brenna Maccrimmon